Çakra Nedir?
Hinduizm ruhani gelenekleri çakrayı; omurganın tabanından başın tepesine kadar konumlandırılmış yedi yoğun metafizik enerji merkezi olarak tanımlar.
Bu sözcük, Sanskritçede “tekerlek” anlamına gelir. Vücuttaki tüm çakraların kendi frekansında titreştiği ve enerjiyi evrenden vücudun enerji sistemine aktardığı düşünülmektedir. Çakra sistemi, yoga uygulayıcıları arasında tartışılabilse de, büyük ölçüde Batı’daki bilim adamlarının konuyla ilgili çok az araştırma yaptıkları için, bilim toplulukları arasında genellikle bir efsane olarak kabul edilir.
Çakra ile İlgili Anatomik Teoriler
Çakralarla ilgili deneysel araştırmalar sınırlı olsa da, Batı dünyasındaki bilim insanları da, çakraları fiziksel bedendeki anatomik konumlar ile ilişkilendirmeye çalıştı.
Örneğin, bazı çalışmalarda çakralar, birkaç ana sinir pleksusu ve endokrin bezleri ile hizalanacak şekilde teorize edilmiştir. Yine de, “çakra” ifadesinin fizyolojik temeli üzerine bir makalede, çakraların daha önce anatomik teorileri, “çakraları fiziksel bir yapıya indirgemek için aşırı gayretli girişimler” olarak tanımlandı.
Maxwell ise onun yerine, çakraları boşluk kavşaklarından veya iyonların, moleküllerin ve elektriksel uyarıların geçişi yoluyla iletişime izin veren iki bitişik hücrenin sitoplazması arasındaki kanallardan anlamak için bir model önermiştir.
Çakraların embriyolojik gelişim sırasında ortaya çıkan yüksek yoğunluklu hücre içi boşluk bağlantılarına sahip bölgelerle hizalandığını savunmaktadır. Bu teori, daha önce Charles Sang’ın yaptığı; çakraları ve meridyenleri embriyolojik gelişime dahil olan farklılaşmamış hücreler arasındaki hücre içi ağlardan kaynaklandığını açıklamaya çalışan önceki bilimsel çalışmaya dayanmaktadır.
Çakra ile İlgili Fonksiyonel Teoriler
Farklı araştırmacılar, çakraların işlevsel teorilerini de önerdiler. Örneğin, Prof. Joseph Loizzo; merkezi sinir sisteminin modern haritalarını ince beden haritaları ile ilişkilendirmiştir. Loizzo, çakraların merkezi sinir sistemi haritaları ile çapraz referans alınabileceğini önermektedir. Üçüncü göz çakrası, boğaz çakrası, kalp çakrası, pleksus çakra, sakral çakra, kök çakra…
Çakralar ile ilgili önceki bilimsel modellerinin önerdiği gibi vücudun belirli bir bölümünü kontrol etmek yerine, Loizzo’nun modeli çakraları, bilinçli zihne ve onun süreçleri hakkında bilgi sağlayan beyin-vücut yapılarıyla ilişkilendirir. Yine de Loizzo, bilim adamlarının bu teoriyi deneysel olarak değerlendiremeyeceğini çünkü bunu yapmak için gerekli teknolojinin hala eksik olduğunu belirtmektedir.
Çakra ile İlgili Psikolojik Teoriler
Anatomi ve fonksiyonel teorilere ek olarak, “çakra teorisi” psikoloji ile de bağlantılı olarak tartışılmaktadır. Çoğu zaman bu teori, gelişmek ve büyümek için karşılanması gereken bir ihtiyaçlar sırasını ana hatlarıyla belirten ihtiyaçlar hiyerarşisiyle karşılaştırılmaktadır.
Örneğin; bir psikoloji kitabında, fizyolojik güvenlik ihtiyacı kök çakra ile, benlik saygısı kalp çakrası ile, kendini gerçekleştirme boğaz çakrası ile ve farkındalık da üçüncü göz çakrası ile ilişkilendirilmiştir.
Çakra teorisi ayrıca; kişiliğin bebeklikten yetişkinliğe kadar önceden belirlenmiş bir düzende geliştiğini iddia eden psikososyal gelişim aşamalarıyla da bağlantılıdır. Çakra teorisi ile Batı dünyasının psikolojik gelişim teorileri arasındaki temel fark, çakra teorisinin gelişimi vücutta depolanan ve tutulan enerjiyle eşleştirmesidir.
Bu anlamda, gelişmeyi çakraların merceğinden görmek, Batı gelişim paradigmalarından daha bütünsel, somutlaşmış ve zihin-beden bağlantısına daha keskin bir şekilde uyum sağlamıştır. Bu nedenle, Batılı bilim adamları, çakra teorisini, geleneksel psikolojik gelişim görüşlerinden farklı, büyümeye yönelik gelişim için bağımsız bir model olarak önermişlerdir
İnsan Elektromanyetik Alanları ve Spiritüel Enerji
1895 yılında elektrokardiyogramın icat edilmesi ile, vücuttaki elektrik enerjisi 100 yılı aşkın bir süredir bilinmekte ve ölçülebilmektedir.
- Vücut, bir bütün olarak elektriklidir. Sinir sistemi ve beynimiz, büyük ölçüde elektrokimyasal bir makinedir.
Su, mükemmel bir elektrik iletkenidir ve insan vücudunun %70’i sudur. Sudan daha iyi bir elektrik iletkeni olabilir mi? Kan! Aslında, her kalp atışı tüm dolaşım sistemi boyunca bir elektriksel darbe oluşturur.
Elektrik ve manyetizma birbirine güçlü bir şekilde bağlıdır ve hareket halindeki elektronlar manyetizma yaratır. Elektrik ve manyetizmanın etkileşimi vücudun içinde ve çevresinde ölçülebilir bir elektromanyetik alan yaratır. Ancak, kalp ve dolaşım sisteminde tek bir elektromanyetik alan yoktur. Aslında, her organ ve her insan hücresinin kendi elektromanyetik alanı vardır. Bunlar, toplu olarak, ölçülebilir bir elektromanyetik alan oluşturur.
Enerji Alanları, Yaşam Enerjisi (Chi) ve Prana
Bir insan elektromanyetik alanının varlığı tartışılmaz olsa da, işlevi ve uygulamaları tartışmalıdır. Bazıları, bunu sadece elektromanyetik dalgalar ve insanlar tarafından organ ve vücut sisteminin işleyişinin bir yan ürünü olarak yayılan radyasyon olarak görür. Bazıları ise, bu elektromanyetik alanın daha büyük bir şeyin, insan enerji alanı olarak bilinen bir bileşeni olduğuna inanmaktadır.
Bununla birlikte, en iyi Çin’in “yaşam enerjisi (chi)” geleneğinde “evrensel enerji” olarak tanımlanmıştır. Bu enerji vücuda girdiğinde, insan enerji alanı biyo-elektriksel hale gelir.
Chi enerjisi, evrensel yaşam enerjisinin kendisinin enerjisidir. Yani; yin ve yang’ın bir dengesi, negatif ve pozitif, yaratılıştaki her şeyden akan elektromanyetik enerjidir. Dolayısıyla Chi, muhtemelen bir elektromanyetik fenomen, bir ışık enerjisi formu, bir biyo-elektromanyetik enerji veya elektrik formu olarak tanımlanabilir
Spiritüel Enerjiler Gerçekten Hissedilebilir Mi?
Yer çekimi ve gıdalarda bulunan enerji gibi, gerçek enerjiler bilim adamları tarafından incelenir ve özellikleri keşfedilerek bazı tahminler yapılabilir.
Pek çok alternatif tıp uzmanı, vücudun sahip olduğu ve varlığına dair hiçbir kanıt olmayan bir enerji biçimi olan enerjiyi çi, prana veya evrensel yaşam enerjisi olarak adlandırmaktadır. Kanıt olmaması, onu hissedebilecekleri veya dengeleyebilecekleri gerçeğini değiştirmez. Ancak, bu tür bir enerjinin varlığına dair bilimsel bir kanıt yoktur.
Ancak, çevremizdeki her şey enerjidir ve etrafımız gerçek enerjilerle sarılıdır. Kinetik enerji, bilimsel olarak ölçülebilir, kullanılabilir ve bazı insanlar tarafından manipüle edilebilir. Ancak, enerji parlayan bir küre değil, nesnelerin matematiksel bir özelliğidir.
Sezgilerimiz ve düşüncelerimiz nedeniyle, sözde bilim tarafından manipüle edilebileceği de unutulmamalıdır. Bilimsel olmayan bu davranış, yani mistik enerjiyi manipüle etmeye çalışmak, aslında bir enerji israfı yaratmaktadır.